So far we have been quite successful. | Şimdiye kadar oldukça başarılı olduk. |
She has been dieting strickly since JAnuary. | Ocak ayından beri sıkı bir şekilde diyet yapıyor. |
Would you mind not blowing your cigarette smoke in my face? | Sigara dumanını yüzüme üflememeyi düşünür müsün? |
It is getting on my nerves | Sinirlerimi geriyor. |
son-in law | Damat |
mother- in law | Kayınvalide |
father- in law | kayınpeder |
Do you still play basketball? | Hala basketbol oynuyor musun? |
We sometimes spend a week in a cottage in Wales that belongs to a friend of mine. | Bazen bir hafta Galler'de bir arkadaşıma ait bir kulübede geçiriyoruz. |
Besides being an accomplished artist,... | Başarılı bir sanatçı olmanın yanı sıra ... |
In order to being an accomplished artist,... | Başarılı bir sanatçı olmak için ... |
Da Vinci was also a sculptor, an architect, and a man of science. | Da Vinci aynı zamanda bir heykeltıraş, bir mimar ve bir bilim adamıydı. |
Most of them are known to be harmless. | Birçoğunun zararsız olduğu bilinmektedir. |
You ought to (=should) see a doctor. | Bir doktor görmelisiniz (doktora görünmelisiniz) |
in the woods | ormanda |
He witnessed the suicide | İntihara tanık oldu |
Owing to the disaggreements, | Anlaşmazlıklar nedeniyle, |
The meeting was put off (=delay) until further notice. | Toplantı bir sonraki duyuruya kadar ertelendi. |
She looks after (=take care of) her baby. | Bebeğine bakar (= ilgilenir). |
He always throws away (=get rid of) his old clothes. | Her zaman eski kıyafetlerini atar. |
They’ve finally made up | Sonunda barıştılar. |
Although (=even though=though) local people speak a different language,... | Yerel farklı bir dil konuşmuş olsa da,. |
I wish I hadn’t done it, though (=however). | Gene de keşke yapmamış olsaydım. |
mother language | ana dil |
native language | anadil |
official language | resmi dil |
informal language | Resmi olmayan dil |
Susie lent Jim her book | Susie Jim' e kitabı ödünç verdi. |
In return, he let her borrow his computer game | Buna karşılık, bilgisayar oyununu ödünç almasına izin verdi |
for instance | Örneğin |
on average | ortalamada |
at least | en azından |
The doctor examined his patient. | Doktor hastasını muayene etti. |
Please, consult to another expert. | Lütfen başka bir uzmana danışın. |
He decided to go. | Gitmeye karar verdi. |
one hour of total boredom | Bir saatlik toplam can sıkıntısı |
I can't face the thought of today's maths lesson. | Bugünün matemtik dersi düşüncesine dayanamıyorum |
They get on well with each other. | Birbirleriyle iyi anlaşıyorlar. |
On hearing about the hijack on the news, ... | Haberlerdeki kaçırma haberini duyduktan sonra... |
Considering how little they have in common,... | Ne kadar az ortak noktaları olduğunu düşünürsek,.. |
lack of experience | Tecrübe eksikliği |
He warned his brother | Kardeşini uyardı |
He didn't get any answer. | Cevap alamadı. |
In order to draw a conclusion, .... | Bir sonuç çıkarmak için .... |
Fast food restaurants spoil people's health. | Fast food restoranlar insanların sağlığını bozar. |
Try it again!. | Tekrar dene!. |
To tell the truth,... | Gerçeği söylemek gerekirse, |
a house far away from the city | şehirden uzak bir ev |
boat trip | bot gezisi |
We can go by boat instead of by bus. | Otobüs yerine tekne ile gidebiliriz. |
He is waiting in the queue | Kuyrukta bekliyor |
If you want to be respected, you have to be respectful to others at first. | Saygı görmek istiyorsanız ilk önce saygılı olmak zorundasınız. |
The man over there | Oradaki adam |
They can deliver the sofa on Wednesday. | Çarşamba günü kanepeyi teslim edebilirler. |
I didn't know whether or not to go. | Gitip gitmeyeceğimi bilmiyordum. |
Generally speaking,... | Genel olarak konuşacak olunursa, |
I cannot make a comment | Yorum yapamam |
I was moved by the film so much that I couldn’t help shedding tears. | Film beni öyle aldı götürdü ki gözyaşı dökmekten kendimi alıkoyamadım. |
Your interest in films does not match mine. | Filmlere olan ilginiz benimkine uymuyor. |